16 Aralık 2012 Pazar

Gülümse bir kez bizim için eğer duyuyorsan...


Bugün resmine dokundum ben ,
Öptüm yine yine.
Zaman ağır ol henüz erken,
Demek için güle güle.
Sesini özledim ,
Özledim çok.
Haberim yok ,
Durmuş dünya niye
Seninle birlikte kaybolanları,
Arıyorum başka şeylerde.
Aşk şarkısı değil bu,
geldi içimden.
Gülümse bir kez benim için eğer duyuyorsan.
Nehrim ol gel ak yine,
Kelebek ol gel uç yine ,
Çiçeğim ol gel aç yine,
Rüzgar ol…



Bugün tam iki yıl oldu seni uğurlayalı. Geçen zaman yokluğuna katlanmayı kolaylaştırıyor belki ama yokluğuna alışılamıyor. 

10 Kasım'lar, 16 Aralıklar, uzun zaman görüşülmeyen ortak dostlarla kucaklaşmalar hariç, 
artık daha az ağlayarak ve daha çok gülümseyerek anılıyorsun.

Her zaman gülen gözlerinle kal hatıralarımızda...

Mekanın cennet olsun canım arkadaşım.

24 Haziran 2012 Pazar

Zamansız Mekan Tukan

Sanki yokmuş ya da durmuş gibi. Durmuş olamaz aslında. Güneş doguyor ve batıyor, karnım acıkıyor, uykum geliyor. Farkındayım durmuş olamaz. Ama yok gibi...


Her yaz ve her gün yaşananlar bir öncekinden pek de farklı değilmiş gibi...


Çocuklar her akşam ağacın altında ya da salıncaklarda buluşup büfeye gidiyorlar. Saklambaç oynarken aynı yerlere saklanıyorlar.

Büyükler ekiplerini kurup her akşam aynı bankta toplanıyorlar.

Denizde, plajda karşılaşanlar mutlaka hatır sorup birbirlerine sıhhat diliyorlar. Eğer yakın arkadaşlarsa birlikte açılıp sohbeti koyulaştırıyorlar.

Güçlerini kontrol edemeyen ergenler dubayı batırıp suya atlıyorlar.

Ergenlikten yetişkinliğe atlayıp üniversiteli olanlar Tukan'a uğramaz oluyorlar.

Otuzlarına geldiklerinde kafa dinlemek için geri geliyorlar.


Yokmuş gibi gelen zaman, her yaz aramıza katılan bebekler ve birer anı olup giden büyüklerle varlığını gösteriyor...


Published with Blogger-droid v2.0.4

24 Mayıs 2012 Perşembe

Üstünüzden Geçen Kuşum Ben


Belki üstümüzden bir kuş geçer
Kanadından bir tüy düşer
İner döne döne gökyüzünden
Hiç bir yüz güzel değil senin yüzünden
Haydi kalk gidelim bu şehirden
Gün doğarken ya da güneş batarken
Belki kuşlar geçer üstümüzden
Kanatlanır senin ellerinden...
Ellerinden...
                                                                                   Kutlu ÖZMAKİNACI| Yüksek Sadakat
  
Ellerinden değil, kanatlandım uçtum gittim bedenimden... Nazlı ERAY romanlarından bir karaktermişim gibi süzüldüm gökyüzünde...


Yıllardır bu şarkıyı ne zaman dinlesem, kendimi şarkıyı söyleyenlerin, dinleyenlerin ve de dinlemeyenlerin üzerinden geçen kuş zannettim...


Söyleyen grubun adını bir türlü öğrenemediğim, sözlerini sonuna kadar dinleyemediğim bu şarkı, bugün işten dönerken serviste çalmaya başlayınca ben de her seferinde olduğu gibi şarkıda bahsi geçen her şeyin üzerinden geçen kuş oldum yine.


Bir körfez vapurunun üzerinde Pasaport'tan Karşıyaka'ya uçtum. Geçerken de yağmurdan sonra aralanan bulutların içinden denize süzülen ışık demetlerini kanadımın ucuyla ikiye böldüm. 


Alaybey Tersanesindeki o sevimsiz vinçlerin tam karşısında Alsancak Limanındaki dört ayaklı dev vinçlerin durduğunu fark ettim. İkisinin arasında gidip geri geldim. Dönüşte bir çift martıyla selamlaştım. Vinçlerin çirkin görüntüsünü unutturdular bana.


Bulutlar biraz daha aralandı,güneş biraz nazlanarak yüzünü gösterdi. Işığını göz bebeklerimden içeri gönderdi.


Şarkı bitti...Kanatlarım yok olmadan önce beni servise geri getirdi...