Gönül ne kahve ister ne kahvehane , gönül muhabbet ister kahve bahane...
Bir Cumartesi öğle sonrasında muhabbet edilecek dostlar uzaklara taşınmışlar, uzaklardaki ailelerini ziyarete gitmişler ya da evlerinde kışlık elbiselerini yerleştiriyorlar.
Gönül muhabbet ister ama onu bulamadı diye kahve de mi istemez.
Konak Pier'de şöyle bir tur atıp, Remzi Kitabevi'nde kitaplara bakıp, dokunup, kokularını teneffüs etmek suretiyle Konak iskelesi ve meydandaki kalabalığı ve dünyanın geri kalanını tamamen unuttuktan sonra, mis gibi bir kahve kokusu çekti beni Has Kahve Evi'ne...
Durma hiç gir içeri. Cam kenarındaki boş masalardan birine şöyle bir kurul. Güneş gelse de fark etmez. Zaten artık geride kalan sıcak yaz günlerindeki gibi yakmıyor. Aksine varlığı ve sıcaklığı aranmaya başladı bile.
Bir fincan kahve, yanında bir bardak soğuk su ve iki küçük sakızlı lokum ile... Başla yudumlamaya, körfezde gidip gelen vapurlar eşlik etsin keyfine...
Vapurları kovalayan martıların kanatlarında, İnciraltı, Teleferik, sahil yolu ve Konak İskelesi'nin puslu gökyüzünden sıyrılan siluetinde ve gökyüzünde durduğu yerden gözünün içine kadar gelen güneşin suda yansıyan ışıltısında yakala anı...
Tek eksiğin, bahane ettiğin kahve keyfinin yanındaki bir dost olsa da, bırak güneş göz bebeklerinden içeri girsin ve iyi hissetmeni sağlasın...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder